Pazar, Mayıs 23, 2010

çiçek böcek insanları

Çiçeklerinizi en son ne zaman suladığınızdan emin değilseniz,
hatta kendiniz susadığınızda dahi kalkıp su almaya üşeniyorsanız,
bu çiçek tam size göre!

mum çiçeği mum çiçeği dedik ya

Kendisi Mum Çiçeği.
Hakikaten yakından bakınca mumdan yapılmış gibi… Ayrıca haftada bir suluyorsun, hatta birkaç hafta sulamıyorsun, o mutlu mesut hayatına devam ediyor. Çiçek dediğin bu frekansda sulanmalı hocam! 2 sulamadık diye hemen solmamalı. Doğrusu aradığım herşey bu mum çiçeeeeende var :)  bu çiçeğin diğer adı hanzo çiçeği olmalı; adeta hanzo ruhlar için yaratılmış! ehuehuehuehueh :))

Pazar, Mayıs 16, 2010

hayatın gurmeleri

Birşeyi tutkulu bir şekilde önemsemek gerçekten nasıl bir his?

Ressam, yazar, mucit, gitarist, besteci, tiyatrocu farketmez, ben ne zaman hayatını tutkuyla birşey yapmaya adamış birini görsem özeniyorum. Sanki evren herkese özel birşey sunmuşta, onlar bunu farkedebilmiş azınlık; onlar hayatın tadını çıkartan özel gurmeler…

Salı, Mayıs 11, 2010

parlak yıldızlardık o zaman

image

Haftasonu boynumda fotoğraf makinası, ben öylece bir kenarda otururken, “abla abla bizi çek!” dedi bu iki afacan! (gız abla diyen dillerinizi didim…) Sonrada tüm gülücüklerini nefes verir gibi pufffff diye söndürüp, bana bu resmi pozu bıraktılar :) Aslında şaşkınlığımı atabilseydim, onlarla biraz sohbet edip daha doğal bir poz da yakalayabilirdim… ama ne mümkün! :S

Bu fotoğrafı niye koydun a-be-caaanım diyenler için geliyorum konuya;
Şimcik efendim bu fotoğrafı öyle tonudur, açısıdır, ışığın debisidir gibisinden artistik/teknik açılardan bir şaheserdir diye koymadım. Bu pozu çekerken ve sonra onlar giderken arkalarından baktım… ve çok eski zamanlara gittim… Arkadaşımızla böyle poz verdiğimiz, böyle sarılıp yürüdüğümüz zamanlara… Çocuk olduğumuz zamanlara…Herşeyin bir oyun, rekabet ve şaka olduğu zamanlara… Zamanın sonsuz olduğu o yaz aylarına... Gülmekten karnımıza ağrıların saplandığı, yıldızlarla, ağaçlarla daha çok iletişim kurduğumuz ve tırnaklarımızın toprakla dolduğu o eski zamanlara gittim işte… Hızlıca gittim ve geldim.

Yeni Türkü – Günebakan

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

senden önce ölmek

Geçen gün ilkbaharı, ağaçları, ağaçlardan yayılan mis kokuları öyle derinden hissettim ki ölecekmişim gibi geldi. Ölecekmişim de vedalaşıyormuşum gibi. Enteresan bir duyguydu…

Yaşamı derinden hissetmek, ölüme de yaklaştırdı belki kimbilir. Ölümü düşündüğümden değil. Hayır, henüz düşünmüyorum bunu… Yalnızca o an, bir gün öleceğimi derinden idrak ettim. Sonsuza kadar devam edecekmiş gibi dursa da yaşam bir gün bitecekti… Şimdilik bir ipe inci gibi dizmekteydim her anımı… ama ipin boyunu kim bilebilirdi?

Gözlerimi kapattım ve dünyanın tüm güzelliklerini içime çektim… Anladım ki ölmek değildi bana koyan! olsa olsa sevimsiz cenaze adetlerimiz ve arkamda bırakmak zorunda kalacağım sevdiklerim…

 

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

Nazım Hikmet
18 Şubat 1945

Pazar, Mayıs 02, 2010

sundea

image Sandiii diye okunan bu harika dondurmanın bir döneme damgasını vurduğu kesin... Akışkan dondurması mı yoksa üzerindeki sıcak çikolata sosu mu daha etkileyiciydi bilemiyorum... Belkide 80’lerin az seçenekli dünyasında o bir ilahtı… Sonuçta kalbimizdeki yeri ayrıydı.

Hatırlıyorum çocukken çoğunlukla cheeseburger menü ve sundea’yi aynı anda alırdık. Neden aynı anda alırdık şimdi düşünüyorum, bulamıyorum; saçma yani, erir bir kere…

Bugün birer sundea alalım dedik; ne zamandır yemiyoruz… Kardeşimle kasaya doğru yürürken; “sundea yazıldığı gibi okununca araba markası gibi oluyo, demi ya ehehehe” diye gevrek gevrek gülmeye koyulduk… dur dedim sakın gülme, kasada siparişi böyle verecem! ve hiç utanmadan bu şekilde sipariş verdim :) 3 sundea istedim… kasiyer inandı bana. bıyık altından dana gibi sırıttı… ve hayatla dalga geçmeyi ihmal etmeden hemen arka taraftaki arkadaşına benim siparişi tekrarladı. Ama aynen benim söylediğim gibi… feci geyik oldu ortam! çok şekerdi :)

şşt şşt sakin ol!
 

Not:
bir de bu şarkını klibi neydi hele allahım…! umarım aşağıdaki açılır…

Related Posts with Thumbnails

en çok okunan top10 şaheser