Cuma, Temmuz 31, 2009

Malatya Malatya Bulunmaz Eşin

Yakınlarda iş için Malatya’ya gittik. Nerden başlasam anlatmaya bilmemki…

Öğle yemeğini oto sanayinin ortasında bir kasapta yedik. Anacım o nasıl pirzola! O nasıl lezzet! Hele acılı bir ayran yapmışlarki aklım çıktı; ben nasıl düşünemedim bunca zaman hiç anlayamıyorum.

Süs biberini ekleyip bir gün bekletiyorlar ayranı. Oluyor sana acılı ayran. Böyle buz gibi ayrandan bir yudum alıyorsun, tam ohh diyeceksin, o enfes acı tat kafanı karıştırıyor; serinlesem mi yansam mı karar veremiyorsun… Enfes bir buluş!

Ayrıca köye gitme şansım oldu! Köylerin isimleri de insanları gibi samimi. Misal Güzelyurt diye bir köy var; harbiden çok güzel. Yeşilköy var sonra; yemyeşil… Hekimhan dolayları çok güzel…

kayisi02Direkt ağaçdan meyve yemeyeli çok zaman olmuş...  Her ağaçtan bir kayısı koparıp, yiye yiye gezdik tüm bahçeleri. Sadece kayısı değil, vişne, yeşil erik, kırmızı erik, meyve ağaçları, üzüm dolu asmalar, ezan gülü, kuzu kulağı, semizotu, roka bu lezzet bahçesinden aklımda kalan diğer öğeler…

Bazı dallar, kayısıları  taşıyamayıp kırılmıştı; meğer bu sene mahsul çok iyimiş.

Sonra “pırtlatma” diye bir olgu varmış onu öğrendim!
:) şimcik efendim, bu kayısılar ağaçlardan toplanıp, güneşte kurumaya bırakılıyor. ardındanda el emeği pırtlatma seansı başlıyor; yani kayısının çekirdekleri pırt diye çıkartılıyor.

Yörenin insanları da öyle güzel ve misafirperver ki… Gözlerinden dostluk kıvılcımları şakıyor; önce gözleriyle ve sevgiyle hoşgeldin ediyorlar sizi. İnsana iyi biri olmanın ne kadar kolay olduğunu hatırlatıyor...


s1 bu yazıyı yazarken ağaca tırmanmadan büyüyen şehirli çocuklar için üzülüyor ve
Redd’den plastik çiçekler ve böcek dinliyor…

Perşembe, Temmuz 30, 2009

panda enfes dondurma

panda panda dondurmaları, 80’lerde perakende pazarına yeni yeni yayılırken, babam eve bir panda buzdolabı getirdi! bildiğiniz içi full; yarı çikolata, yarı vanilya stick dondurma dolu!

herhal bu dağıtımcı amca babamın yakın arkadaşıydı… çünkü market, bakkal işletmiyorduk sonuçta. Dolap, ben, kardeşim ve kuzenlerin akan salyaları ve alkışları eşliğinde bizim yazlık evin salonundaki yerini aldı. canım babam!

sabah gözümüzü açıyoruz aklımızda sadece dolaptaki dondurmalar var. yatarken zaten ağzımız, yüzümüz çikolata içinde desem yeridir…

denize giderken, denizden döner dönmez, duştan sonra, basketten önce, basketten sonra, yemekten önce, yemekten sonra –diyebilirimki her an dondurma yemeye başladık… 

vanilyalı mı, çikolatalı mı? tek vermemiz gereken karar bu…

tabi çocuklara emanet edilen bu dondurmalar, bütün gün çalışan anne-baba denklemi ile kısa sürede tükendi.. öyle hızla tükenince tabi babam kızdı ve tekrar sipariş vermedi. abi nasıl moralimiz bozuk belli değil…

o civelek mutluluğumuzun yerini hüzün aldı. omuzlarımız çöktü. ne yaparsak yapalım hep birşey eksik… aşk acısı çekiyoruz sanki. çok özlüyoruz onunla geçen günlerimizi….

babo sipariş vermeyince annem bildiğiniz dolaba yerleşti. önce karpuz, derken kavun, derken etler felanlar filanlar, kolalar.. offf.. biz hüzünden gebericez.. kedi gibi etrafında dolanıyoruz, arada gelip içine bakıyoruz.. sanki baka baka dondurma çıkacak içinden.. mallığa bak.

bayaa bir zaman aldıysada üstümüzden attık bu hüznü. hayat normale döndü ve artık eski bir sevgiliye rastlar gibi tedirgin, görmezden gelerek, yanından hızlıca geçmeye başladık dolabın… 

derken bu dağıtımcı amca “ömer kuzum, sipariş vermeniz gerek, olmuyor ama…” demiş. demiş ama babam kararlı tabi vermedi siparişi... sonra amca bir anda seviyesini bozup “ver lan sipariş!” demiş.. babamda “vermiyom lan yürü git! alırım seni ayağımın altına” demiş. bu hazin olaydan sonra bıyıklı ve uzaylı amcalar gelip, dolabımızı alıp götürdüler.. “bari içindeki etlerimizi bize geri verin” dediysekte, dilimizi anlamadıklarını söylediler. bizde “madem bilmiyordunuz da bunu nasıl anladınız eşşoleşşekler” dedik… yo, yo aynen böyle oldu… küçüktüm ama hatırlıyorum böyle oldu… kihkih :)

napalım.. yaşanmış ve bitmişti.
bizde ağıt yakar gibi kuzenlerle defalarca panda şarkısını söyledik ve bir dolap dolusu panda dondurmamızın olduğu o cennet günlerimizi düşledik…….

hem küçüklere
hem büyüklere
işte nefis dondurma
panda panda panda
haydi sen de al durma
pandaaa
çikolata kaymak
burada burada
pandaaa
çilekli muzlu
bana da bana da
evde kırda plajda
sağlıklı ambalajda
panda panda panda
panda enfes dondurma

Cuma, Temmuz 24, 2009

Kutsal MFÖ

Bu yazıya konsantre olabilmek için Deep Purple bulutlarının biraz dağılması gerekmekteydi; zira derin bir sarhoşluk içerisindeydim...

MFÖ, her zamanki gibi müzikleri, samimiyeti ve sempatikliğiyle tüm seyirciyi sarıp sarmaladı. Biz de o dehşet sıcağa rağmen, dehşet danslar edip eridik ve toprağa, ordanda boğaza karıştık...

Mazhar, konserin başında seyirciyi şarkı söylemek konusunda çok yüreklendirdi; "en detone şarkı söyleyenler aslında en içten söyleyenlerdir, haydi en detonesinden bize eşlik edin!" gibi birşeyler söyledi, çok tatlıydı... :)

Peki ya Özkan Uğur! Allahım bu adama tüm konser boyunca hasta oldum! Çünkü sahnede nasıl gözüktüğünü önemsemek yerine, içinden hangi figür geliyorsa onu yapmakla ve coşmakla meşguldü. Anın içinde öyle davetkar eğleniyordu ki siz de elinizde olmadan ve nasıl gözükeceğinizi bilemeden çılgınca dans etmeye başlıyordunuz…

Lafı çok uzatmadan kutsal MFÖ'nün 90'larda çıkartmış olduğu "Geldiler" albumunden bir şarkıyla sizlere mecburen veda eder, müzik ve dans dolu günler dilerim... esen kalın! kıh-kıh;)

Salı, Temmuz 21, 2009

Clifard iLOVEu

3,5 yaşında bir çocuğun hayal gücü ve sevgisi ile yuğrulmak son zamanlarda yaptığım en güzel şeylerden biriydi...

Zeynepnaz, benim kuzenin tatlı, minik yavrusu... Ona gelirken getirmiş olduğum şişme köpek bütün tatilimizin maskotu oldu.

Köpeğin ismini sevinçle Clifard! koydu.
Ertesi gün soy ismini de buldum dedi; iLOVEu!

Clifard iLOVEu, henüz 10 yaşındaydı ve 2 gün boyunca bizimle heryere geldi,
denizde birlikte yüzdük, bahçede birlikte oturduk...
clifard bir ara üşüttüysede, iğne yaptık, geçti.

Ben 2 gün üstüste 4 saatlik uykuyla durunca, öğleden sonra denizden döndüm ve acaba uyusammı oldum... Uyuyasim var ama onu bırakasımda yok. O da super bir çözüm buldu ve bana masal anlatmaya karar verdi.. :)

Bir deveydi masal kahramanı... Kötü çocuklar ona çok yük yüklemişlerdi ve o da çölde bu yükleri taşımakta zorlanıyordu. Derken bu devenin çişi geldi!? ama devenin poposu yoktu...? Beni tabi aldı bir gülme, derken efendime söyliyim; deve, popocuya gitti ve kendine bir popo satın aldı. Masalda burda bittti...

öyle sevgi dolu bir çocukki... Bir keresinde; "çok mutluyum, çok seviyorum seni annaanne" dedi ve sonrada masadaki herkesi gösterip, "seni de, seni de, seni de seviyorum, hepiniz benim bebeğimsiniz!" diye bağırmasın mı!


İnsan çocukken sevgisini göstermekte ne kadarda cömert oluyor...


Peki biz ne zaman böylesine cimri, seviyeli ve kontrollü olduk?


işte meşhur clifard iloveu ve biz ;)

deep purple

Son zamanlarda birşeyler alırken elim hep mora gidiyor...
meğer deliliğin rengiymiş
öyleyse mantıklı diyorum içimden... :)
mora duyduğum aşk,
dün gece sanki
derinlik sarhoşluğuna tutulmuşum gibi
kendimden geçmeme neden oldu.......
eve dönüp, yüzümde sarhoş bir gülümsemeyle yatağa yığıldığımda
kalbim halen
deep purple!
deep purple!
diye atmaktaydı...













sometimes i feel like screaming http://fizy.com/s/10bq09
smoke on the water http://fizy.com/s/126p57
rapture of the deep http://fizy.com/s/15tcl9
highway star http://fizy.com/s/17ggo9

Cumartesi, Temmuz 11, 2009

cuma geceyi özsütte bitirmeler

şimdi SEN
MJ öldü, wah gençliğimiz de onunla öldü,
ne salakmışız her duyduğumuza inanmışız vs vs diye yakın,
sonra didem'den (kız bak bi daha adın geçti) aldığın gazla mj mj diye bütün youtube u tawaf et,
sonra daha da gaza gel ve cuma cuma taximdeki studio live mıydı neyse unuttum anma şeysine katılmaya karar ver,

cuma gecesi 10 da taxime gel,
mekana girer girmez bara çök,
hiç ayağa dahi kalkama, öylece otur,
birayı da içeme, piç et
12 gibi sıkıl!? ve ordan çık,
syntax error weren bünyeni taxim de gezdir,
we özsüte çök,
utanmadan 4 top dondurma iste (sakızlı, super vanilya, krokanlı, karamel)
krokanlıyı beğenme ve ileri geri konuş
gelene geçene awal awal bak
ve bütün gece ama bütün gece su iç...

işte bazen sizi bilmem ama bizim bünyemiz böyle error weriyö..
sistemdeki bug hesabı
1-2 saat biyerlerde bira içecekken bi gözümü açıyoruz özsütteyiz (ya da aslı börekte)
:))

s1 bu anısını şey ederken redd'den "modern adımlarla" dinlemekte (special thanx 2 gözde)
sizde dinleyin züper ;)

http://fizy.com/s/145ih5

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

yatalak sohbet

bugun işyerinde aklıma çok acayip bir fikir geldi. Bazı olaylar neden doğrusal dağılıyor? misal her gün ortalama 8 saat uyunuyor. Halbuki bu şimdi böyle linear dağılmasa; hafta içi daha fazla uyusak ve haftasonu hiç uyumasak? nasıl fikir? kıss kısss :)

misal su içmek; bir gün öküz gibi su içip "1 haftalık suyumu içtim abi artık susayan düşünsün ahaha" deyiverebilsek...

bunu şey gibi düşünün; hani marketten bazı şeyleri topluca alırız ya onun gibi.. 6'lı bira diyelimki; her gün gidip 1 bira almak yerine 6'lı alıp, hepsini içmek gibi... ::)

bazı şeyleri her gün belirli bir birim tüketmekle uğraşmasak, hayatımız nasıl olurdu acaba? Toplu yükleme ekranı gibi...

neyse bu absürd konudan daha domestik bir konuya geçeyong; anacım yarın kadın var... evi resmen derledim topladım. birde silip süpürsem tam olacak..?!

aslında odamda etrafa dağılmış kıyafetlerimi ve salondaki dergilerimi, resim defterimi, kalemlerimi felan topladım. hem çizimlerimi görünce kadın korkabilir veya aklımdan şüphe edebilir...


neyse aklıma şey geldi; bir gün anneannemle mutfaktaydık. Bulaşık makinesine bulaşıkları yerleştiriyordu. anneannem bulaşıkları öyle bir temizleyip koyuyorduki cidden aklınız şaşar...

şimdi evi silip süpürsem buna benzeyecek, bayaa ironik olacak... ekikik :)

bir keresinde de annem, bulaşık makinesine yine böyle acayip temizleyip kirli bulaşıkları yerleştirmiş. benimse hiç haberim yok bu olaydan. sonra dediki bana sofra kur... ben tabi "of pof afra tafra" eşliğinde başladım sofra kurmaya... Bulaşık makinasındaki sözüm ona pis -ki bence tertemizzzzdi- bulaşıklarla bir güzel sofra kurdum :)) ahahah...

Bu akşam MJ cenaze töreninde Brooke Shields'in yaptığı konuşmayı dinledim. Didem haklıymış çok duygulandım. Ve sonra MJ'nın Oprah ile Neverland denen evinde yapmış olduğu röportajı izledim. Brooke haklı, bu adamın gülüşü çok içten, samimi, çocuk gibi... Küçükken duyduğum her boka inanmış olmama bayaa üzüldüm :( shitt!

Hep bu saatlerde bir haller oluyor bana, gün bitti diye üzülüyorum resmen.

Hani çocukken yakari izlerdik ve "..nınıttı yakari." şeklinde zart diye biterdi.... bizde böyle mal gibi bakakalırdık televizyona... capon çizgifilmlerindeki gibi gözümüz parlardı üzüntüden... işte aynen öyle tadı damağımda kalmış gibi hissediyorum, yatasım gelmiyor... hatta belkide bu yazıyı sırf bu yüzden yazıyorumdur.. ;)

aaa bakın yakarinin melodisini buldum: http://fizy.com/s/12i1i5

bu gece hava çok sıcak.
Monolog ve yatalak sohbette bir yere kadar...

Artık uyumam gerek...

şimdi ışıkları kapat, su al bilmemnee... çok üşeniyorum... allahtan uyumak için dahada birşey yapmıyoruz, öylece yatıp uykuya dalmayı bekliyoruz... yoksa ona bile üşenme modundayım..

yokyok şimdi tekrar düşündümde bu toplu ekran fikri super! yat kış uykusuna ayı gibi, sonrada yazın uyuma anacım ne uyuyacan yaa...
yoksa ben bir önceki hayatımda ayı mıydım? kihkih

Pazartesi, Temmuz 06, 2009

lili

lili, orjinal adıyla "Je vais bien, ne t'en fais pas", 2006 yapımı bir fransız filmi.

Öyle bir hüzün varki filmde anlatamam. Resmen kalbinize ince ince yağıyor ve bir dahada kalkmak bilmiyor.

İzlerken yer yer "nasıl yani" veya "olur mu yahu öyle şey" gibi isyan bayraklarıda açsanız, film öyle doğal ve samimi ilerliyor ki sizi de içine çekiveriyor. Duyguların böylesine yalın ve samimi işlenmesi, filmi gözünüz, kulağınızla değilde sanki kalbinizle izlemenizi sağlıyor. Durum böyle olunca sonunda ağlamamak mümkün değil... ;(

Filmin başrol oyuncusu, 83 doğumlu Mélanie Laurent, duru bir güzel.

Onun neredeyse kendi yaşamından vazgeçecek kadar kardeşini çok sevmesi ve sonunda tüm yaşamını hüzüne boyaması resmen kalbinizi dağlıyor.

Diğer yandan filmin günah keçisi baba rolündeki Kad Merad'a filmin sonunda sarılıp hüngür hüngür ağlamak istiyor insan...

İşte bu sıradan fransız ailesi, sevgiye dair olağanüstü bir anlatım ile sizi günlerce bu filmin etkisinde bırakabilir.

İzlediğim en hüzünlü film...

Bu duyguyu bu kadar zarif sadece fransızlar anlatabilirdi sanki...




















Not: Beni bu filmle tanıştıran arkadaşım demiştiki; "filmden sonra her gün mutlaka dinliyorum bu şarkıyı"... Bende de durum aynı. Bakalım bu günde bir kaç kez dinlemeler daha ne kadar devam edecek...

Buyrun filmin müziği ve şarkı sözleri:

http://fizy.com/s/12qflj


Lili, take another walk out of your fake world
please put all the drugs out of your hand
you'll see that you can breath without no back up
some much stuff you got to understand

for every step in any walk
any town of any thought
i'll be your guide

for every street of any scene
any place you've never been
i'll be your guide

lili,you know there's still a place for people like us
the same blood runs in every hand
you see its not the wings that make the angel
just have to move the bats out of your head

for every step in any walk
any town of any thought
i'll be your guide

for every street of any scene
any place you've never been
i'll be your guide

lili,easy as a kiss we'll find an answer
put all your fears back in the shade
don't become a ghost without no colour
cause you're the best paint life ever made


Şarkı sözlerinin Türkçe çevirisini de buldum; elbette şiir olunca birebir çeviri değil anlamı yakalamak istemişler, fena olmamış...

lili, şu sahte yaşamından sıyrıl bir daha
ne olursun bırak tüm alışkanlıklarını
göreceksin, yaşanıyor ihtiyaç olmadan yardıma

pek çoğu var
öğreneceğin dahası...

ileriye atacağın her adımda
karşına çıkacak her sorunda
ben olacağım senin yanında

ortasından geçeceğin her sokakta
evvelinde bulunmadığın mekânlarda
ben olacağım senin yanında

lili, biliyorsun bizim gibiler için bir yer var hâlâ
her damarda dolanır aynı kandan
seni melek yapanın kanatlar olmadığını anlarsın
tek yapacağın çıkarmak kötülükleri aklından

ileriye atacağın her adımda
karşına çıkacak her sorunda
ben olacağım senin yanında

ortasından geçeceğin her sokakta
evvelinde bulunmadığın mekânlarda
ben olacağım senin yanında

lili, bir busedeki göz açıp kapanmada bulacağız cevabı...
it tüm korkularını gölgelerin derinlerine
benzeme sakın renksiz bir hayalete
çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde
Related Posts with Thumbnails

en çok okunan top10 şaheser