Son günlerde çok net rüyalar görüyorum; yani net derken misal tatile gitmek istiyorum, eheh rüyamda tatildeyim! Öyle şifreliymiş, bilinçaltımdan süzülecekmiş, yok öyle, bodoslama netlik... Tatile gidemiyorum bari eskilerden bir kuble yazayım dedim...
Hani her koyda yüzülür, sonra ıslak mayo arabayı ıslatmasın diye havlu serilerek oturulur ya; işte sene 2004, bodrumdayız ve tamda bu moddayız! gezerken gezerken kendimizi bir anda sikifarjantik bir plajda bulduk ve herşey böylece başladı! :)
Sikifarjantik ne ola ki diyenler için açıklama paragrafı: vallai ben de tam olarak bilmiyorum kahkah:) böyle sosyetikliğin kol gezdiği, kasım kasım kasınılan mekanlar için kullanırdık biz bu kelimeyi...
Şimcik dediğim gibi mekan sikifarjantik ama allahtan fazla kalabalık değil... Bizimde ilk andaki süzüm süzüm süzülen suşi tavırlarımız öğlene doğru kendini köfte ekmeğe bıraktı. şöyle ki; önceleri kibar kibar yüzerken ilerleyen saatlerde tepişmeye, iskeleden koşup koşup atlamaya başladık :) çok geçmeden o nazik çivilemelerde kendini bombalara bıraktı..?! anam siz deyin 5 metre ben diyim 10 metre, yemin ediyorum iskelede danalar gibi koşturmaya başladık, kimse umrumuzda değil... ve en son bu koşu menzili o kadar uzadıki şimdi bile düşününce tüylerim ürperiyor! :)
bu bizim serdar iskelenin teeee en başına kadar yürüdü (50 metre vardır mesafe hiç abartmıyorum) ve bize bağırarak "bakın bakın! bana bakın!" dedi.. biz nolüyü lam diye döndükki ne göreliiim; serdar bir anda depara başladı! nasıl koşuyor... hayır birkaç metre koşmak tamamdı ama ya bütün iskeleyi koşmak!? çaresiz izlemeye koyulduk... şimdi bu serdar koşuyor, hiç unutmuyorum göbeği ayrı koşuyor, yer gök iskele nasil sallanıyor, sikifarjantik mekandaki herkes dondu kaldı... bir ara gökyüzü bile karardı, bulutlar felan noluyö abi diye yukarda toplandı, herkes serdarı izliyor... o ise nasil mutluuu, yüzünü görmelisiniz, civelek civelek bize doğru koşuyor... derken hızla önümüzden geçip, iskelenin sonuna bir vardı, vardığı gibide uzun atlamadaki atletler gibi insanüstü bir mesafeyi uçarak çoof dedi denize atladı... :)
Bu çılgın koşu ortamdaki bütün dengeleri sarstı diyebilirim... ve resmen gün ikiye bölündü; serdarın koşusundan önce/sonra...
Gaza gelen bir amca, bu yarışta ben de varım edasıyla bir koşup atladı ki görmeliydiniz.... tabi biz başladık iyice kikirdemeye.. efendim 4 kişi kol kola atlamalar, 2 kişi havada çak yapıp suya düşmeler, break dance yapıp suya düşmeler, hawada ossurup suya düşmeler (kahkah :) yok artık şakaa...) ve daha neler neler.. sonra ben tutturdum iskelede halay çekelim diyee!? Nihanım daha aklı selim ama o da ikna oldu.. millet beyaz bikinisiyle kasıla dursun, biz başladık iskelede 4 kişi güpegündüz halay çekmeye!? halay başı en önde, sırasıyla iskelesi biten çoof denize düşüyor! allahım ne mizansen! şimdi bile düşününce fena oluyorum ...
ah keşke herşey bu halayla bitseydi ama bitmedi. ben koşar adım dedimki; "cihanım! aklıma züper bir fikir geldi! Sen şimdi böyle iskelede ayakta dur... romantik buğulu bi hawa takin, düşünceli düşünceli uzaklara bak.. bende geriden koşup koşup, kafamla senin götüne toslayayım, sende denize düş... naaasil???" ya inanmicaksiniz amaaa uzun zamandır hasretini çektiğimiz bir fikre kavuşmuşuz gibi nasıl coşkuyla karşıladık bu super saçma fikriii... offf... bu garibim cihan bir keyif iskelenin ucundaki pozisyonunu aldı. bende böyle 15 metre felan geriye gittim, gövdemi öne doğru eğdim ve başladım öküz gibi koşmaya... koştum, koştum, bir koydum cihana, cihan aay diye uyduruk bir şaşırmayla denize düştü... ama ben, abi yemin ediyorum hani çizgi filmlerde olur ya böyle, nasıl sersemlediysem kafamın üstünde kuşlar dört dönüyor (meğer o harika bir tasvirmiş!)... ben popo diye çocuğun kuyruk sokumuna koyunca kafayı dünyam karardı. Nihan telaşla esvanım iyi misin diye koşuverdi yanıma, benim kafa zonk zonk zonk... (yani düşünsenize iş ciddileşse acile felan gidilse, doktor diyecek anlatın ne oldu... lan ne anlatıcan :)ekikik) bu arada cihan da denizden çıktı, esvan abla iyi misin dedi.... fena haldeyim... iki elim kafamı tutuyorum. zonk zonk............... Sonra -korkmayın- nasıl olduysa ben bir anda iyi oldum.
Futbol izleyenler bilir; mesela çok acayip bir pozisyon olur, futbolcu insan efsane düşer ve başlar yerlerde kıvranmaya... lan dersiniz içinizden gitti herif... sonra bu aynı futbolcu bir anda ve kendi kendine iyileşir. yerden kalktığı gibi koşmaya başlar... işte bana da aynısı oldu! anacım ben bir anda iyileştim ve kalktığım gibi
eskisinden de dana
başladım iskelede depar atmaya...
(şiirsel bitiş..)
Çarşamba, Nisan 15, 2009
Salı, Nisan 07, 2009
karpuz çekirdeği modu
şimdi bu karpuz çekirdeğini bilen bilir... ama bilmeyenler için anlatmayı deneyeyim.
karpuz çekirdeği, hatay'da tüm kuruyemişçilerde bulabileceğiniz, kabak veya ay çekirdeği gibi satılan-tüketilen bir çekirdek türü... karpuz çekirdeği denince bendeki çağrışımları ise bambaşka... çocukluğu güneyde yazlıkta geçmiş ve anne-babası çalışan çoğu kişi şimdi bahsedeceğim şeyleri tanıyacaktır..
bilmem hatırlar mısınız; çocukken bütün günü denizde veya havuzda geçirdiğimiz zamanlar vardı... hava sıcakmış, nemliymiş, sabah işe gidilirmiş felanmış hiç umrumuzda olmazdı.. yani "iş" diye bir olgu olduğunu bilirdik ama bu bizimle ilgili değildi. biz çocuktuk ve olayımız deniz, eğlence, arkadaşlardı... ah, o en gamsız dönemimiz...
sabah anamız babamız işe gide dursun, bizim rutinimiz dedim ya bambaşkaydı.... sabahtan denize gidilirdi. biraz geç kalsan bile ismini anıran bir kankan mutlaka sokak kapısında beliriverirdi... terlikleri süre süre, omuzda havlu denize inerdik... denizin güzel, kötü, dalgalı olmasıda bizi ilgilendirmezdi, her sabah mutlaka denize gidilirdi... günün çok sıcak olan kısmında ise deniz kenarında olan o gölge yerde kağıt oynanırdı ve hatırladığım kadarıylada koz hep maçaydı... Ve elbette eve uğramak durumunda olduğumuz zamanlarda ve her fırsatta buz gibi karpuz yerdik! bazen dilimlenmiş şekilde tabaktan, bazen de suları iki yanağımızdan aka aka bahçede... işin komiği, karpuz yemediğimiz zamanlarda da karpuz çekirdeği yerdik... işte size en başta anlatmaya çalıştığım o karpuz çekirdeğinden... özetle, her an her yerden karpuz çekirdeği çıkabilirdi... misal; yalınayak evde veya bahçede dolaşacak olsanız, ayağınızın altına mutlaka bir karpuz çekirdeği yapışırdı... :)
işte bende bu moddayım! Bu cuma 10 nisan günü işten ayrılıyorum, başka bir firmaya geçiyorum. istifamı vereli 1-2 hafta oldu... iş devrini tamamladım.. temiz bir veda ve iş aktarımı yaptım diyebilirim... veda kısmı ayrı bir blog konusudur... ama demek istediğim; “iş” diye bir olgu olduğunu biliyorum ama artık bu durum kesinlikle benimle ilgili değil! :) bugünlerde işe giden bedenim, içimdeki çocuk ise omzunda havlusu denize gidiyor... ve ayağına yapışan karpuz çekirdeklerine bakıp gülümsüyor...
karpuz çekirdeği, hatay'da tüm kuruyemişçilerde bulabileceğiniz, kabak veya ay çekirdeği gibi satılan-tüketilen bir çekirdek türü... karpuz çekirdeği denince bendeki çağrışımları ise bambaşka... çocukluğu güneyde yazlıkta geçmiş ve anne-babası çalışan çoğu kişi şimdi bahsedeceğim şeyleri tanıyacaktır..
bilmem hatırlar mısınız; çocukken bütün günü denizde veya havuzda geçirdiğimiz zamanlar vardı... hava sıcakmış, nemliymiş, sabah işe gidilirmiş felanmış hiç umrumuzda olmazdı.. yani "iş" diye bir olgu olduğunu bilirdik ama bu bizimle ilgili değildi. biz çocuktuk ve olayımız deniz, eğlence, arkadaşlardı... ah, o en gamsız dönemimiz...
sabah anamız babamız işe gide dursun, bizim rutinimiz dedim ya bambaşkaydı.... sabahtan denize gidilirdi. biraz geç kalsan bile ismini anıran bir kankan mutlaka sokak kapısında beliriverirdi... terlikleri süre süre, omuzda havlu denize inerdik... denizin güzel, kötü, dalgalı olmasıda bizi ilgilendirmezdi, her sabah mutlaka denize gidilirdi... günün çok sıcak olan kısmında ise deniz kenarında olan o gölge yerde kağıt oynanırdı ve hatırladığım kadarıylada koz hep maçaydı... Ve elbette eve uğramak durumunda olduğumuz zamanlarda ve her fırsatta buz gibi karpuz yerdik! bazen dilimlenmiş şekilde tabaktan, bazen de suları iki yanağımızdan aka aka bahçede... işin komiği, karpuz yemediğimiz zamanlarda da karpuz çekirdeği yerdik... işte size en başta anlatmaya çalıştığım o karpuz çekirdeğinden... özetle, her an her yerden karpuz çekirdeği çıkabilirdi... misal; yalınayak evde veya bahçede dolaşacak olsanız, ayağınızın altına mutlaka bir karpuz çekirdeği yapışırdı... :)
işte bende bu moddayım! Bu cuma 10 nisan günü işten ayrılıyorum, başka bir firmaya geçiyorum. istifamı vereli 1-2 hafta oldu... iş devrini tamamladım.. temiz bir veda ve iş aktarımı yaptım diyebilirim... veda kısmı ayrı bir blog konusudur... ama demek istediğim; “iş” diye bir olgu olduğunu biliyorum ama artık bu durum kesinlikle benimle ilgili değil! :) bugünlerde işe giden bedenim, içimdeki çocuk ise omzunda havlusu denize gidiyor... ve ayağına yapışan karpuz çekirdeklerine bakıp gülümsüyor...
beni kategorize etme
anılar,
sıkıcı denemeler
en çok okunan top10 şaheser
-
Bajar benim için “ ilk dinleyişte aşk ” oldu… Internette dinleyip resmen aşık olunca, koşarak albümü satın almaya gittim. Albümü açıpt...
-
Bu filmi ilk olarak geçen sene Radikal'den öğrendim. "Filmden aşk, aşktan film" yazıyordu haberde. Gerçektende öyle... Gitmek ...
-
panda dondurmaları, 80’lerde perakende pazarına yeni yeni yayılırken, babam eve bir panda buzdolabı getirdi! bildiğiniz içi full; yarı çiko...
-
Dünyanın tüm vaktine sahip olmak ve düşünmek insanı cidden delirtebilir. Bu yüzden bence ortak akıl zihnin uyuşmasını ister… Zihni uyuşturan...
-
Bu sabah uyandığımda hiç kullanmadığım bazı kelimeler için üzüldüm; fıkırdamak, kıkırdamak, menevişlemek… gibi. Bu duygu, esas Yaşar Kemal o...
-
Uzun bir aradan sonra Bulutsuzluk Özlemi, studyo albümü ile nihayet onurlandırdı bizleri! Albümün adı; ZAMSKA. Albüme ismini veren bu şarkı,...
-
mary and max den depreştim yine… stop animation delilikse, evet, ben de istiyorum! :( hey millet, stop animation yapalım mıı? var mısınız...
-
Küçükken defalarca okumuşumdur… Yıllar da geçse, hiçbir yere benzemeyen bu fantastik dünyalar beni cezbetmeye devam etti. Ondan olsa gerek S...
-
bu haftasonu genellikle resim yaptım. uzuuuun zamandır resim yapasım vardı, o yüzden kendimi bir parça paraladım sanırım… cumartesi, akşa...
-
Geçtiğimiz cumartesi Radikal’de yayınlanan Kaan Sezyum’un yazısını bugün okuyabildim… Onun kaybettiği sıcaklık, beni kendi muhasebemi yapma...