Çarşamba, Aralık 30, 2009

oyuncağıma sarılıp uyusam mı acaba?

Bu hafta ne uykuya doyabildim, ne de uykusuzluğa dayanma limitimi zorlamamaya… (ne dedim vallahi ben de anlamadım, çok uykum var işte!) Gözümden uyku akıyor ama ben kendimi kaldıramıyorum bilgisayarın başından. Neden? Çünkü dün Arzu bana bir oyuncak getirdi; bir tablet ve kalem!!! Ve capcanlı almış olduğum tutorial sayesinde Photoshop’ta harikalar yaratmak üzereyim!!! De zor tutuyorum kendimi :P kihkih

Tabletle resim yaparken ağzımdan resmen görünmez salyalar akıyor ve ben içten içe tablete damlar diye korkuyorum… Bedenim ise zaten zevkten 4 köşe. Ha ağzım; eheh o kulaklarımda! Öyle ki dudaklarım gerilmekten ince birer ipe dönüştü ve dişlerim de kurusun diye asılmış çamaşırlar sanki…

Gözlerimden ise parlak mavi yıldızlar kayıyor. O kadar çoklar ki bana küçükken sahip olduğum mavi yıldızlı nevresimimi hatırlatıyor; sarılıp uyuyasım geliyor…

Pazartesi, Aralık 28, 2009

dumur incisi

Bugün servisle eve dönerken arkamda oturan abimiz, cep telefonunu kapadı ve yanındaki kadına dönüp; “Daha yeni gelmiş! hep geç kalıyor…” dedi. Teyze de “Evet, sabahları da geç kalıyor” diyerek onay verdi. Sonra adam gayet betimleyici bir sesle hükmetti; “Çorbası geç kaynıyor bunun”

Hööö…?
İç gıcıklayıcı bu benzetmeyi seweyim mi, tiksineyim mi karar veremedim… Kızın çorbası geç kaynıyordu… Bu esnada inciler dökülmeye devam etti; “Annesi saçını da hiç taramıyor bu kızın. Evlendirelim de kurtulalım bari, kocası ilgilensin”.

Hööö..?
Lan ne annesi, saçlara ne zaman geldi konu? Kocası mı ?? allaaaahım, kal geldi zihnime… Hangi kızdan bahsediyorlar?! diye düşünürken, zihnim kızı transit geçti ve kendi kabarık saçlarım geldi aklıma ve ben küçükken annemin bu saçları tarama çabası…

Bu esnada vardık; içimden “millet ne acayip” diyerek indim servisten. Eve gitmeden önce mandalina almak için marketin yolunu tuttum…

her yaş için bir kitap!

Read_2_by_bypolar_bear Pastaya mum dikeceğine, her yaş için bir kitap almalı insan!

Evet, evet! Super fikir! Ders kitaplarına girmem gerek bu buluşumla! ahahaha ::))

Yalnız 2 eksiğim var;
bir) bu icada eşlik etmesi gereken hızlı okuma yeteneği
İki) okurken orada olabilme kabiliyeti

Zira hem yavaş okuyorum, hem de okurken bi bakıyorum bi bok anlamamışım. Bu iki durumu geliştirdik miydi her yaş için iki kitap! diye yeni bir buluş da yaparım nıhahah ::::)

Neyse bu sene 33 kitap okuyacağım ;)
Yalnız çok rica ederim otuzüç derken dudaklardaki coşkuya dikkat… :X

Salı, Aralık 22, 2009

Bajar

bajar-300x300Bajar benim için “ilk dinleyişte aşk  oldu…

Internette dinleyip resmen aşık olunca, koşarak albümü satın almaya gittim. Albümü açıpta iç kapaktaki yazıyı okuyunca, beynimden vurulmuşa döndüm diyebilirim.

Google maps görüntülerindeki bir evi büyüteç ile işaretlemiş ve şöyle yazmışlardı;

“Sizler bu şarkıları dinlerken bu evde bir çocuk Mehmed Uzun okuyor. Şarkılarımız o çocuğa…”

O çocuk bendim. Gözlerim doldu. Ve ben kendimi bazen o kadar yalnız hissediyordum ki bu yazı yalnız olmadığımı söylemişti…

Albümü dinledikçe, şarkı sözlerini okudukça boğazım düğümlenmeye devam etti… İnsanın yüreğini delip geçen o kadar çok şarkı var ki… Ne harika bir iş yapmışlar anlatamam. En çokta Davetsiz Misafir i dinlerken artık daha fazla tutamadım, koyverdi gözlerim kendini…

Davetsiz Misafir
Çağırmışsın ey şehir
Duyuyorum, duyuyor
Sen kadim, bense acemi
Büyüyorum, büyüyor
Kamaştı gözlerim ışıklarından
Arandım sakin yollarında, geziyorum

Doğudan veyahutta Ankara’dan bile gelenler çoğu zaman böyle hissetmiyor muydu bu şehirde? Buraların yabancısı gibi / Buraya çalışmaya, varolmaya gelmiş birer davetsiz misafir gibi…

Yine ilk dinleyişte Emele ve Berfin de beni çok etkiledi. Örneğin Emele, çoğumuzun görmek istemediği hayatlara dair ne çok şeyi anlatıyordu… Müziği ise zaten muhteşem!

Emele
Evler yapıyorum sizlere, evler
Belki yoktur haberiniz
Yatıyor, kalkıyor, ev yapıyorum
Sigortasız, garantisiz
Akşamı ediyorum
Yoktur sizin haberiniz
Yatıyor, kalkıyor, ev yapıyorum
Bir aşağı, bir yukarı
Yüzlerce kat arasında mekik dokuyorum
Kimse sormaz halimi
Neden benim de yok bir evim
Bitap düşerim
Uykulu gözler azaptır bana
Gün kavuştuğunda geceye
Evde çocuklarım gelir kucağıma
Uyumak isterler koynumda, mümkün mü?
Herkesten önce dalarım uykuya
Unutmak ne mümkün o günü
Kirli bir kardı yağdı üzerimize
Diken oldu gülümüz
Unutmak ne mümkün
Harap ettiler köyümüzü
Küle döndü evimiz
Kiracııyız. Eski, harebe bir evde. Devrildi, ha devrilecek
On beş kişiyiz aynı evde
Anam babam, amca çocukları, maaile
Korkuyla dalıyoruz uykuya
Lakin bıraktık mı kendimizi uykunun kollarına
Saray yavrusu oluyor evimiz mübarek…

 

berfinBerfin’in bestesi Vedat Yıldırım’a ait, sözleri ise Vedat Yıldırım, Ferhat Güneş ve Murat Tambay ortak çalışması.

Bu parça, “Kardelenler” projesine de inceden dokundurmayı ihmal etmiyor bana göre. Şöyle ki; Berfin’in, Kardelen’e dönüşme riskini görüyor ve ana dilde eğitim hakkı gibi çok güncel bir temaya değiniyor aslında. Berfin’i dinlerken ayrıca ben İki Dil Bir Bavul’u hatırlıyor ve inceden gülümsememe mani olamıyorum… :)

Anlayacağınız Kardeş Türküler’in solistlerinden Vedat Yıldırım, bu projede hem sesiyle, hem de söz ve müziği kendisine ait şarkılarıyla (Emele, Davetsiz Misafir, Na na, İşporteci) bizleri sarsmaya devam ediyor… Biz de sarsılıyoruz!

Albümde bir de Orhan Gencebay şarkısı var; Elhamdülillah. Vedat Yıldırım ve Burak Korucu birlikte yorumlamışlar. Derde doyanların isyanı şu oluyor; “Rabbin bize pay ettiğini / almak kolay versene biraz”… Temaya uyumu bir yana dursun, bu şarkı da harika bir seçim olmuş! Orhan Gencebay seven rockçıların dikkatine özenle sunulur…

Bajar, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde oluşturulmuş bir proje aslında.

Bajar = Şehir
Nezbe = Yaklaş

Yani aslında Bajar(Şehir) projesi, Nezbe(Yaklaş) diyerek Kürtler’in metropollerde yaşama savaşına ve kültürel dönüşümlerine ışık tutuyor. Albümde, Türkçe, Kürtçe ve her iki dilin de kullanıldığı parçalar var. Bu da çok kültürlü duruşun ve kardeşce bir arada yaşamanın doğal bir sonucu esasen…

Projenin notlarını, merak edenler detaylı okur; ancak ben dayanamayıp ilk paragrafını buradan paylaşmak istiyorum;

“Türkiye’de 90’lı yıllarda yaşanan iç savaş ortamı, birçok Kürdün zorunlu göçe maruz kalmasına ve metropollerde ciddi bir Kürt nüfusunun birikmesine yol açmıştı. Bu alelacele ve zamansız yolculuk geleneksel yaşam biçimleriyle yaşamlarını sürdüren birçok insanı metropol hayatıyla ansızın baş başa bırakmış; insanların yaşamlarında dönemsel bir belirsizliğe sebep olmuştu. Geçen on beş yıllık süreç, birçok Kürdün yaşam tarzını, çalışma hayatını değiştirdi. Gözlerini metropol hayatında açan yeni bir genç nesil, popüler kültürel değerler ile aile-akraba ortamlarında aldıkları değerleri bir arada yaşıyorlar. Yaşlı kuşaktan insanlar ise köye dönüş beklentilerini, resmi ve sivil toplum örgütlerindeki hantallıklar nedeniyle ertelemiş durumdalar...”

 

Bunca yazıdan sonra belkide projenin en iyi özetini, beni de ilk etapta bu albümle tanıştıran Özgür ruh yapmıştı;

“Fırat suyu Marmara’ya karışsın, kendi dilinde şarkı söylemeli ozan. Sıkıntılı günlerde Bajar derde deva, akla şifa. Kürtçe - Türkçe folk rock.”

Peki ne hissettin diye sorarsanız;

Yaşam tarzına dönüştürdüğümüz Rock müziğinin Kürtçe - Türkçe dile geldiğini duymak muhteşem bir deneyim oldu! Bu albüm belki de iki kültür, iki dünya, iki dil arasında sıkışmış, kaybolmuş binlerce gencin ruhuna şifalar getirdi… Ne hoş etti, hoş geldi!

Pazar, Aralık 20, 2009

şapka şapka şapka

Bu ara -ne bu arası yahu son 2 senedir- şapka almak istiyorum! Ama bilmediğim bir sebepten dolayı almıyorum!? Ne oldu cınım şaşırdın mı? Resmen durum bu ama... Almayıp, almayıp, şapka istedikçe, delirir miyim diye kendimi sınıyorum sanırım. Dün sonunda bu şapka çiçeğini çizince, durumumun ciddiyetini koruduğunu anladım…

Cumartesi, Aralık 19, 2009

düşerken

Sevgi sarmalının içinde uçuşan bir tüy gibiyim. Sanki alttan sevgi üflemişler ve ben çok yükselmişim gibi titrek bir mutluluk var üzerimde. Birazdan düşüşe geçeceğim, hoş düşmek bile umrumda değil. Pamuk şekerinden yapılmış bulutların tadı damağımda. 
Dibi tutmuş hüzne düşmeden hemen önce, ben toz pembe yalanıp, gülümsüyorum…

Not: Geçtiğimiz haftasonu, ailemi ziyaretten dönüşte yazmıştım. İlerde yaşlanıp unutmadan, bu kağıt kaybolmadan buraya da not etmek istedim.

Perşembe, Aralık 03, 2009

taharet musluğu

TOILET_by_Dian3 Taharet musluğuna istek üzerine değinmek isterim dostlarım. Ne de olsa rönesansı ve nice reformu göğüslemiş avrupa devletlerinin, bizden görmelerine rağmen, halen kendi ülkelerine götürmediği bir buluştur taharet musluğu… Bu durum bizi hem üzmekte, hem de kıllandırmaktadır. Çünkü kebaptır, dönerdir alıp başını dünyaya yayılırken taharet musluğu henüz hak ettiği yere gelememiştir!

Aynı suyu eline, yüzüne götürmek için musluk yapan avrupai zihniyet, nedense aynı ihtimamı götüne göstermemektedir. Bunun sonucunda her dakka duş alarak temizlenme yoluna gitmekte, belkide suyu boşuna heder etmektedir!? ::))

Taharet musluğunun bana sorarsanız en önemli KPI’ı / performans göstergesi “açı”sıdır. Açısı iyi ayarlanmış bir taharet musluğundan daha güzeli şamda kayısıdır.

Bazı ayıların taharet musluğuna sıçtığı da tarafımıza ulaşan üzücü bilgiler arasındadır. Ancak her meslek grubunda mesleğini kötü icra edenler olmaktadır. Bu tüm Türk Milletinin taharet musluğuna sıçtığı anlamına gelmez. Gerek hijyeni, gerekse açısı bakımından hakkını vererek mesleğini icra eden nice vatandaşımıza büyük haksızlıktır bu tip iftiralar.

Böylesine boktan konulara girmek istemezdim… Ancak gençkene -hayallere dalacak kadar gençkene- “Zort” diye bir mizah dergisi çıkarttığımı hayal etmiştim… Büyük puntolarla “Zort” yazacaktı… tam altında da şöyle diyecekti: “Götünüzün Hür Sesi!”. Yani diyeceğim odur ki bu tip konuları konuşmak, tartışmak gerekmektedir. Taharet musluğu bir tabu değildir!

P.S.
Ayrıca bir gün olurda zort diye bir dergi çıkartırsam, bu yazı dergimde hakettiği yere kavuşacak, bilimsel makaleymişçesine saygı uyandıracaktır… :)) ehum ehum

Çarşamba, Aralık 02, 2009

bölünme denklemi

Sanki ikiye bölünmüş kafam ve enerjim.
Gerçektende gece ve gündüz gibi ikiye bölünmüş haldeyim…

“Günün ilk yarısında para kazanıp, kalan kısmında nefsimi eğlendirmek…”   işte benim denklemim..!

Gündüzleri uyutuyorum içimdeki çocuğu, renkli kalemlerimi, zihnime akan şiirleri, isteklerimi… Tek ayak üstünde bekletiyorum kafam çok atarsa!

Zaten dinlediğim yok hiçbirini; ben gündüzleri işe dalıyorum, saati unutuyorum…

Sonra günün diğer yarısı başlıyor; eve geliyorum…

Çocuk uyanıyor ve gözlerini ovuşturup bana gülümsüyor. O gülümseyince bazen hüzünleniyorum…

Yine de her seferinde gülüşüyle aydınlanıyor etraf. Ve bir tek ben görüyorum gökyüzünün siyaha vedasını ve berrak mavi başlayan cıvıltısını…

Para ile olan ilişkimi sorguluyorum…Ne için yaşıyoruz? Enerjim yetmiyor, yorgun düşüyorum.
Derken günün en narin anı gerçekleşiyor; tan ağarıyor. Artık ne gece, ne gündüz… O narin geçiş anında biraz olsun uyumak istiyorum. Herşeyi böylece bırakıp uyumak…

 

Redd - Tamam Böyle Kalsın
Nereden bakarsan bak hiçbir şey değişmez
Kötü bir roman gibi hikaye bir türlü gelişmez
Nasıl biliyorsan bil şartlamış bizi hayat
Bazen taze hissedersin bazen bayat
Sorgularken kendini uykudan hemen önce
Gücünü almıştır dünya parayı keşfedince

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın
Tamam böyle kalsın…

Neye inanırsan inan hepsi bilmece
Çözmeyi unuturlar sıra sana gelince
Biri yapmış bir resim ona benzeyeceksin
Çizgilerden taşarsan pek sevilmezsin
Kahveyi bile saat yönünde karıştırırken
Kravatını düzeltirsin emrini yudumlarken

Ve yaşarsın, yaşadığını sanırsın
Tamam böyle kalsın…

Related Posts with Thumbnails

en çok okunan top10 şaheser