Yorgundu; uzun bir gün olmuştu. Anahtarıyla kapıyı açtı ve sonunda evdeyim diye geçirdi içinden. Paltosunu çıkarırken sebepsiz, ani bir ürperme duydu. Sanki evde yalnız değildi; birazdan tatlı bir gümbürtü kopacak, kardeşi “sürpriz!” diye salonun diğer ucundan fırlayacaktı.
Işığı açmak için salona girerken bu yüzden temkinliydi. Eğer kardeşi böyle bir sürprizin peşindeyse, o da “hah-haa biliyordum!” diyecekti.Tuttu nefesini, açtı ışıkları! Ama salon bomboştu. Arka odalara kulak kabarttı. Birşey olduğu yoktu. Bu fikre nasıl kapıldığına hayret etti. Yalnız olduğu için rahatladı ama aynı anda korkunç bir de huzursuzluk duydu. Ne zamandır kardeşiyle adam akıllı sohbet etmiyordu… Görmezden gelse de o an yüreğinden bir bulut koptu…
Gece, her zamanki gibi üzerinden akmaya başladı… Bu sefer yalnız değildi, bulutu hissedebiliyordu. Gece ilerliyor, bulut usul usul yağıyordu. Saat gece yarısını vurduğunda huzursuz bir uykuya yakalandı. Rüyasında bulutla tepedeki çimenliğe çıkmış kardeşini arıyordu…
Not: Birkaç hafta önce tiyatro kursundan eve dönüşte düştüğüm bir not… ben zaten ne zaman kardeşimi özlesem ankara’daki evimizde olduğu gibi odasında bulutsuzluk özlemi dinlediğini düşlerim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder