Pazar, Haziran 28, 2009

oyunbozanlar

Universiteden mezun olalı 10 yıl olmuş, a dostlar! Geçenlerde gelen bir maille bunun farkına varmam güzel oldu... mail, çok sevdiğim bir arkadaşımdan geldi; bu bahaneyle hadi görüşelim diyor...


görüşmek iyi fikirde, ne mezunlar günüsü yaf diyor içimdeki ses... Her sene Haziran'da Odtü'de mezunlar günü kutlanıyor... Mezun olalı 10, 20, veya 30 sene geçmişse (bence çüş bağbında) birde madalya ile sizi onurlandırıyorlar. ben tabi once romans yapip ay negzeeel dedim... ama sonra içimdeki hanzonun uyanıp "ne madalyası lan?!" demesi bir oldu...

işte bu karışık duygularla tuttuk ankara'nın yolunu... bölüme doğru yürürken bir zamanlar neredeyse her gün buralardaydım diye düşündüm.. Baktım etrafa hiç değişmemişti... Ben de çok değişmemiştim. Aradan 1o yıl geçmişti. bölüme doğru yürüyordum... ama ark.larla değil bu sefer tek başıma.


Aslında düşününce yanımda eşim veya kucağımda bir çocuk ile yürümüyordum... Bir an üstüme başıma baktım; ayağımda converse, üstümde kıçımdan düşmek üzere olan bi kot, saçlar kabarık kıvırcık, yine bendim işte... kendimi sevdim o an sanmayın kederlendim. düşünmeye sevk etti bu yürüyüş beni.. hayatta ne yöne ve kimlerle yürüyordum?


Düşündüm sonrasında...
düşündüm...


10 yıldır aynı şeyleri yapmaktaydım. Halen gözüm rock n coke'ta.. Daha birkaç gün önce placebo konserindeydim. Halen penguen, uykusuz felan okuyorum. Ve işin garibi (mi normali mi bilemiyorum) bunları daha en az 10 sene daha yaparım abi gayet sıkılmam... da.... Peki bu işin sonu nereye varacak, yani bir 10 yıl daha geçecek ve sonra ne olacak...?


Kafamdaki şu sorulara engel olamadım:
Hadi 10 yıl daha bu şekilde yaşadım, ya sonra?
İnsan neden her zaman bir plana, hayatında bir şekilde aşamalara ihtiyaç duyar?
Peki benim planım ne?
Normal insanlar anne sonrada anneanne olurken ben ne olacam?
Anne/anneanne olmak mıdır aşama cidden?
Mesela bir gün hem yazar, hem eş olamaz mıyım?
Neden herkes gibi evlenip barklanmıyorum?


Bu şekilde bir 10 sene daha geçirirken, benim gibi ark.larımın sayısı azalacak ve takılmak için benim gibi manyakları nerden bulacam?


Easy going, enerjik, gerçekten kafa bir adam bulmak çok mu zor? Yani öyle bir adam ki tüm hayatımı onunla geçirmek isteyeceğim bir adam... ve kendimden de vazgeçmek zorunda kalmayacağım bir adam...?


Peki acaba insanlar bu hayatta sıkılmamak için mi çocuk yapıyor?
Yoksa çocuk yapınca benim gibi sıkılmaya vakitleri mi olmuyor?
Peki evlilik aşkı öldürüyorsa bu çocuklar hangi aşkın meyvesi?


İnsanın bu hayatta oyalanmak için kendisini birşeye adaması mı gerek?

Delirmemek ve bir şeye tutunmak için doğanın bir kuralı olmasın la bu çocuk olayı!?! Uyumak gibi! gizemli bir uyuşturucu mu aslında çocuk?!
Peki ben delirmemek için neye tutunacam; yazı yazmaya mı?

Çok yaşlanınca bakıma ihtiyaç duyarsam ne bok yiyecem?
Peki ben ölünce beni kim gömecek?


aslında şudur:
Yani hayat bir tiyatroysa, insanın eş, anne, çocuk, arkadaş, kardeş rollerini eşit dağıtıp hepsinden biraz oynaması değil midir sağlıklı olanı..? Ve kendisi rolu belkide roller arasında en mühimidir çünkü önce kendi olamayan, kendini tanımayan bir insan hiçbir rolden keyif alamaz...


Peki ya ben bu hayatta anne ve eş rollerini oynamazsam oyun bozulur muu ki...?

Eveeeeet!
şimdi anladım!
ben bir oyun bozanım... :P



s1 böyle saçmalarken placebo'dan devil in the detail dinlemekteydi - sizde dinleyin...
http://fizy.com/s/16lh4v

I've been wasting all my time
With the devil in the details
I got no energy to fight
He is a fucking Power mind
That devil in the details
He is fixing up to take a bite
I don't see the point in try
I've got the devil in the details
He's gonna teach me wrong from right
That fucking power mind
the devil in the details
I'm gonna dance with him tonight

All of my wrongs, no more wicked ways
Will come back to haunt me , come with me
For all of the songs i hope to write someday
Looks like the devil is here to stay

Let me take you for a ride with the
Devil in the details
We'll kiss and tremble with the light
Everything is fine with the devil in the details
We're gonna dance with Him tonight





Perşembe, Haziran 25, 2009

placebo: blame turkish custom

if u wanna blame someone, blame turkish custom..! evet evet oyle deyiverdi...! meğer ondan gecikmiş ekipmanlar... işte dün placebo konserinde bunu duyunca hepimiz oylece kalıverdik... aaa bulgaristan'da değil miydi sorun yafff diye bir sağa, bir sola bakındık...

olsun hepimiz oradaydık... bir gün sonraya ertelenmesinin şokuyla kimsenin uğraşası yoktu. tek istediğimiz placebo...

onlar da bi ara bizi türk usulü böyle küfrederek felan sevdi.. u r fucking amazing! fuck you all :P felan dedi... son kısmı şaka tabi ;) aramızda... ama ayyy bir mutlu olduk ki anlatamam.. can havliyle, avazımız çıktığı kadar "i love u brian!" diye bağırıvermişiz... kıss kısss

diğer yandan album çıkalı 1 hafta olmuş... eheh :) yeni albumden her çaldıklarında hipnotize olmuş gibi en malından sahneye bakakaldıysakta muhteşem bir konserdi...

sonra brian bişe bişe bişe from england bişe bişe... dedi.. net cümleleri hatırlamıyorum :) zira bira 5 tl.. amaaaa bizim için bi newi kırılma anıydı. ne dediyse artık ya bize bir komik geldii, koptuk!? bir cıvıma geldi :) ve bir daha da gitmedi..

special k
meds
ya bu iki şarkıda bu kadar mı eğlenilir kardeşimmmm...

veee sahneye sanırım son kez geldiklerinde infrared söylediler! resmen bildiğiniz delirdik! someone call the ambulance...

bu sene rock n coke benim için zortladı :(
ve belkide yazın en güzel konserine gittim...

konserden sonra bana kalan şarkılar:
kitty litter http://fizy.com/s/16k8dy
happy you are gone http://fizy.com/s/1634cs
devil in the details http://fizy.com/s/16lh4v
battle for the sun http://fizy.com/s/150j5m

aslında bütün album çok güzel.
dinleyin... ;)

Çarşamba, Haziran 24, 2009

birinden hoslanma sorunsali

çok güçlü bir aşk ile başlasın isterim hep ilişki...
ama ekşi sözlükteki "yok böyle bişii, zira var şöyle bişiii" oluveriyor her seferinde...

bırakın aşkı efendim ben azcık birinden hoşlansam, hemen en sıkıcı halime bürünüyorum. Mesela o program önersin diye bekliyorum... kendi programımı yapmıyorum, ona bir program da önermiyorum... dedim ya mal gibi beklemeye koyuluyorum.

Sonra game theory her seferinde beni içine çekiyor, engel olamıyorum. misal; adamı takmıyorum, o perwane. sonra perwane pır pır pır uzaklaşmaya başlayınca, beni pireler basıyor, pır pırım nerde oluyorum.. lan sanane nerdeyse nerdeee...

bir de işte geyik esprikler yapmaya bayılırım normalde. ilk zamanlarda bunları da yapamıyorum, bu da bünyemi geriyor... yani demek istediğim "kızlar ossurmaz" tadında sanal bir zerafet bekleniyor ya bazen... işte ben onu da veremiyorum, vermeyi deneyincede mutsuz oluyorum... onun yerine potur potur ossuruyorum :) değil tabii.. ama demek istediğim benim paketten daha samimi ve yer yer geyik başka birşeyler çıkıyor. bu pakette genelde etkili olmuyor...

ben bir de nedense işe yaramadığı halde halen "komik olursam etkilerim" diye düşünüyorum... misal ilkokul 4 teyken hayatımın tek aşkı diyebileceğim insanı etkilemek için erdal inönü taklidine başvurmuştum?!?! ve nedense?! bu taklit işe yaramamıştı... ne hazin bir son. (ama işte sonra ortaokulda ossuran erdal inönü taklidi yaptım, o tuttu... yürüdüm gittim ordan... değil tabi atıyorum ama anladınız sanırım, paket şu: dikkat geyik çıkabilir..)

sonra bazende sırf onunla olmak için normalde hiç gitmeyeceğim yerlere gidiyorum. veya hep gittiğim yerlere gitmiyorum...

birinden azcık bile hoşlanınca bir de aptallaşıyorum? o an duygularımı anlayamıyorum. ciddiyim. duygusal zeka bir anda sıfır oluyor. aslında bünyem error veriyor, yani hoşuma gitmeyen şeyleri o an bir yanım algılıyor; ya suratım asılıyor, ya bişey oluyor o an bana... ama tam olarak neyin buna yol açtığını bazen o anın içinde anlayamıyorum. ancak biraz zaman geçince anlayabiliyorum...

sonra herkes doğal ve tutarlı olsun istiyorum. neyse o olunsun.. ama illa durum bir karmaşıklaşıyor. enerjimi aptal saptal şeylere harcarken buluyorum.... sonra kızsal dürtülerle "lan acaba şifreli bir mesaj olmasın burda, ah-haa!" şeklinde keşiflere başlıyorum. leşş... sözüm ona şifre kırıp yayını net izleyecem. tıss...

anacım bir de nedense kitap okuyamıyorum (aptal aşıklıktan değil lan, bilmem öyle işte vakit kalmıyö.. bende bir anlam veremiyorum ama öyle oluyor)

sonra en fenası müzik dinleyemiyorum.. tek başıma yürütmekte olduğum müzik seanslarımı o kaplıyor.

sevgiliyle düzenli tv izlemekte bünyemi kemiriyor. tv yerine mesela müzik dinlemek istiyorum... tv yerine mesela dvd izlemek, dışarı çıkmak, veya kitap okumak, bazende boş boş oturmak felan istiyorum.

birini suçlamak için demiyorun bunca şeyi... ben böyle birine dönüşüyorum, onu diyorum.. onun ritmi ağır basıyor yani... sonra ama benim ruhum daralıyor. halbuki öylece salıvermek yerine ilişki içerisindeyken de kendimi gerçekleştirmeye devam etmem gerek...

ve son olarak bide ben hiç back-up lı gitmiyorum. biri varsa sadece o vardır yapıyorum. halbuki millet hep back-up lı bir cilve modunda..

birinden hoşlanma sorunsalı işte böylece uzayıp gider. o yüzdende siz siz olun birinden hoşlanmayın. kafadan aşık olun ki bunların hiçbirinden bahsedecek isteğiniz dahi olmasın. kıss kısss ;)

Pazar, Haziran 21, 2009

sagopa kajmer

ne zamandır yazacağım; sagopa kajmer diye bir adam var....

Kendisi 78 doğumlu, gerçek ismi Yunuz Özyavuz. Rap yapıyor... Benim onunla tanışmam kardeşimin sayesinde oldu. "Baytar" isimli şarkısını dinledim ve şarkı öyle güzelki "kim bu!?" deyivermişim... Cevap: Sagopa Kajmer

Baytar'ı dinlemek için buyrun tıklayın: http://fizy.com/s/16m8ra
ve birde sözlerine bakın allaaayiseniz; adam rapçi mi şair mi felsefeci mi ...
diyebilirimki en güzel ifade edilmiş aşk şarkılarından biri...

* * *

Baytar
Bu dilden firar eden her söz, yaydan çıkmış ok gibi
Sözler bazen bir hazine bazen dermansız bir dert tipi
Geçmiş dünden bahsetmek lezzetsiz
Gelmemiş yarından hep mi şikayetçiyiz biz
Aklımın ipinin ucu da kaçmış, timsah katreleri boşalsın
Bir iki damla hiç degersiz
Hüzün ve kaderin pençesinde bir dev nam-ı değersiz
Gece-gündüz ömürden yontar dünya dönmez yarensiz
Bugün ömür yarım gün, serbest kalsın fikrim
Senin tozlarını silemez tenimden ellerim
Varlık ruhu terk eder gözün gözümden ayrilinca
Bendeki ask altın misali ağırlığınca
Sensiz benlik yokluk demek kalbim sana emekçi
Aşk denen illet çorak arazide tilki misal kurnaz bekçi
Başım sarkık bir mahalsiz cümle yolumun önüne taş
Dudaklarınla kaderi nikah eden çakır keyif dertdaş
Gören der ki sel ağzına bina yapmak aptal işi
Yel eserse kırmaz dişimi, kalp bir körse görmez bir şeyi
Saniyeler dakikalarla yapar alişverişi
Saatler seni alır benden korkarım olamaz gelişi
Hasret gözümün ışıklarını söndüren alçak misafir
Afitap sönük bir mum ayrılık hain bir zehir
Melek yanımda yüzünü saklar felek yüzüme kaş çatar
Bir tek bu hüznü sen boğarsın ipek tenin derime batsın
Rüzgar saçını süpürse mest olur bakışlarım
Adınla uyanır kulaklarım, yüzünle açar göz kapaklarım
En güzel şiirlerimde kaleme adını sayıklatırım
Odamın hayaletisin sessizliğine aşığım

Derdime çare baytarım yok
Dengeme destek tut ki durayım
Safak güneşin fermanı geçer acı tatlı sayılı zamanın sancısı
Ama melek bir yandan, şeytan bir yandan
Başım zindan yokluk var bu kaçıncı şikayetim bilmem

Kafamı duvara yasladım omuzların yanimda yok
Ahbaplar maymun iştah sahibi benim içim senle tok
Yok ki gücüm belki devler ülkesinde bücürüm
Sessizliginle gelir hüznüm yoklugunda gömülü ölüyüm
Bu devranin binlerce sevgi müsterisinden biriyim
Yalnizligima küfrederim sensiz halden müstekilim
Ilelebette dönmez olsam bil ki yalniz nöbetteyim
Hatalarima savas açtim her gün farkli kefendeyim
Hayat günlük defter yapragi hazan gelir dökülür
Gelirken ne getirilir ki giderken ne götürülür
Dertle anlas deva bul üzüntü kalbi sömürürür
Yüzüne baktigim her an cennetten bahçe görülür
Gülüşle şen degil gönül bucaklarinda harabeler
Bu hilekar tavirla geçer fena saatler
Seni içeren masallarim anlatılacak kadar kısa değiller
Aşk ilinde bir tarafta cüceler diğer yanda devler

Derdime çare baytarım yok
Dengeme destek tut ki durayım
Safak güneşin fermanı geçer acı tatlı sayılı zamanın sancısı
Ama melek bir yandan, şeytan bir yandan
Başım zindan yokluk var bu kaçıncı şikayetim bilmem

yeaaa
Melankolia 2006 kuzen sago kaf kef
Melankolia Sagopa Kajmer mahlası kaf kef


* * *

Nette birazda sagopa kajmer kimdir diye araştırdım ve şunları buldum;

Ceza'dan sonra rap dünyasının 2.adamı olarak anılıyor...

10 yılda bir yapılan bir rap yarışması varmış; adı Rap King. (insanın çüş diyesi geliyor, 10 yılda bir yarışma mı olur leyn. kim öle kim kala...) Sagopa meğer 2006 yılında "Baytar" isimli şarkısıyla birinci olmuş.

Sagopa Kajmer, "siktirin gidin" diye bir şarkı yapmış ve adında anlaşılacağı üzere oldukça küfürlü bir parçaymış...

"Pessimist" diye bir e.p. yayınlamış veee "gemide" isimli filmden (züüüper filmdir!) replikler, görüntüler kullanmış...

Sagopa kajmer ismi nereden geliyor diye bakındım; meğer sagopa gizemi çözülemeyen bir piramitin adıymış. Bu piramitin sırrını "ben çözerim uleyn!" diyen nice arkeolog bu yolda can vermiş... En sonunda Gerard Kajmeri denen bir arkeolog sırrını çözmeyi başarmış. işte böylece isim oluşmuş...

Eşi Kolera (Esen Güler Özyavuz) ile birlikte Melankolia Müzik isimli müzik şirketini kurmuşlar ve ilk album Kafile'yi çıkartmışlar. Bu album Türkçe, karma bir rap albümü...

Sagopa Kajmer'in diğer hoşuma giden şarkıları:
maskeli balo http://fizy.com/s/101mg4
kendim için http://fizy.com/s/16jo1t
(eşi kolera ile söylediği) monotonluk maratonu http://fizy.com/s/16m5f5
sahibinin sesi http://fizy.com/s/16m5f6
istisnalar kaideyi bozmaz http://fizy.com/s/102sr4

Sarhoş (Duman)

Keyfim kaçar, ben kaçırmam
elimde olsa hiç takılmam
yalancı dünya, kaygılanmam
kederle dolsam da yıkılmam
hayale daldım, hiç uyanmam
harcandım, harman kaldım
gündüz soldum, akşam açtım
haydi babam coş
burada müzik hoş
gerisi bomboş
olalım yine sar-sar-sarhoş

onlar üzer, ben üzülmem
elimde olsa hiç düşünmem
ölümlü dünya, derde girmem
sevince boğsa da değişmem
hayale daldım, hiç gerilmem
harcandım, harman kaldım
gündüz soldum, akşam açtım
haydi babam coş
burada müzik hoşgerisi bomboş
olalım yine sar-sar-sarhoş


http://fizy.com/s/124lpy

Perşembe, Haziran 18, 2009

Ufuk'ta yeni bir sol parti mi var?

Bugün Cumhuriyet'ten bilgilendim; Ufuk Uras ÖDP'den istifa etmiş.

Konuşmasını ancak şurdan dinleyebildim;
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=228068


Özgürlükçü solcular olarak yeni bir yola koyulduklarını belirtmiş ve istifasını şu şekilde açıklamış:

“Sol ve sosyalist hareketin bütün olumlu mirasının ve ÖDP’nin deneyimlerinin hakkını bu süreçte vereceğiz. Türkiye’nin bütün ezilen, sömürülen, baskı ve şiddet gören, kimliği, inancı ve kültürü kuşatılan toplumsal dinamikleriyle kucaklaşmak için üzerimize düşeni yapacağız. Uzun yıllardır bir arada olduğumuz, omuz omuza mücadele ettiğimiz birçok arkadaşımızla çözüm önerilerinde ortaklaşamadık. Bu durum ÖDP’yi iki farklı tespit ve çözüm önerisi etrafında ikiye bölünmüş bir hale getirdi. Bu tablonun çözüm üretmekten uzak olduğunu görerek, parti içi iktidar yarışını devam ettirmek yerine, sona erdirmeyi tercih ettik. Bu amaçla tek tek yapıları aşan bir ‘Tarihsel Buluşma’ için, kuruluşundan bu yana içinde mücadele yürüttüğümüz ÖDP’den parti kuruculuğu, çeşitli dönemlerde il ve ilçe yöneticiliği, parti meclisi, merkez yürütme ve disiplin kurulu üyeliği yapmış olan özgürlükçü solcularla birlikte istifa ediyoruz.”


Ayrıca okuduğum kadarıyla yeni bir siyasi partinin de sinyallerini veriyor. Samimi ve güçlü bir solun hayal olmadığına artık inanmak istiyorum doğrusu...

Bu arada youtube'da da bakındım ama henüz yeni birşeye rastlayamadım... Daha öncede dinlemiştim ve görünce dayanamadım ve tekrar dinledim. Buyrun siz de dinleyin; şiir gibi konuşuyor Ufuk Uras...

Ufuk Uras'tan Nevval Sevindi'ye tokat gibi cevap:
http://www.youtube.com/watch?v=0NvsvjhyIMI

Ufuk Uras'tan Erol Manisali'ya ders:
http://www.youtube.com/watch?v=gJiLoOQBkdg

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Robot Boy (Tim Burton)




Mr. an Mrs. Smith had a wonderful life.
They were a normal, happy husband and wife.
One day they got news that made Mr. Smith glad.
Mrs. Smith would would be a mom
which would make him the dad!
But something was wrong with their bundle of joy.
It wasn't human at all,
it was a robot boy!
He wasn't warm and cuddly
and he didn't have skin.
Instead there was a cold, thin layer of tin.
There were wires and tubes sticking out of his head.
He just lay there and stared,
not living or dead.


The only time he seemed alive at all
was with a long extension cord
plugged into the wall.

Mr. Smith yelled at the doctor,
"What have you done to my boy?
He's not flesh and blood,
he's aluminum alloy!"

The doctor said gently,
"What I'm going to say
will sound pretty wild.
But you're not the father
of this strange looking child.
You see, there still is some question
about the child's gender,
but we think that its father
is a microwave blender."


The Smith's lives were now filled
with misery and strife.
Mrs. Smith hated her husband,
and he hated his wife.
He never forgave her unholy alliance:
a sexual encounter
with a kitchen appliance.
And Robot Boy
grew to be a young man.

Though he was often mistaken
for a garbage can.


* * *

Tim Burton'ın "İstiridye çocuğun hüzünlü ölümü" isimli şiir kitabını yeni okuyabildim! Yüzümde şaşkın, delirmiş bir gülümseme ile çizimlerini tekrar ve tekrar inceledim. Sanki ben çizmişim gibi, yaşamışım gibi bir duygu musallat oldu bana... Of harikalar, tam olması gerektiği gibi!
O garip dili, uslubu ve harika çizimleriyle hayranlarının gönüllerinde taht kurduğu kuşkusuz. O taht kura dursun, bana başka türlü yansımaları oldu. Kitabı okur okumaz ilk yaptığım şey çöp arabasında yaşayan böcek çocuğu çizmek oldu.. Ardındanda yazıyı yayınlama cesareti geldi... Bir süre bu tip garip :) scary şiirler yazacağım, orası kesin... Tim Burton'ın bu şiir kitabı bana cesaret verdi. A yok deli değilim bak adamda böyle şeyler yazıyor yaf dedim kendi kendime......

Ben yukarıda bir şiirini paylaştım... İlgilenenler için;
Kendini, "bir Kaybedenler Klubü tribi" olarak adleden bir yayınevi tarafından yayınlanmış; ismi ALTIKIRKBEŞ YAYIN. Türkçe çevirisini Artemis Günebakanlı yapmış ve orjinali kadar iyi. İlgilenenlere gaaaayet tavsiye ederim.

Devir internet devri diyenler ve elinde kitap tutmanın zevkini unutanlar
veya fikir edinmek isteyenler için buyrun :
tıklayın bakın ama sonra severseniz gidip kitabını da alın..

Pazar, Haziran 14, 2009

çöp arabasındaki böcek çocuk

her gün pis kokuya uyanmaktaydı
çöp arabasındaki böcek çocuk
bir gün merak etti
nasıl buraya geldiğini

sordu böcek annesine
annesi başını bile okşamadı
adi gerçeği söyledi
göz yaşı bile akmadı

böcek çocuk bir anlam veremedi
pis kokulu bu yerde
başladı her gün düşünmeye
neden, neden? diye...

hiç kavuşamasada sevdi
ve onu unutmadı
diye
insan böceğe dönüşür mü?
dedi hep kendi kendine...

sonunda tanrıya dua etti
şu olayın aslını görmek için
bir zamanlar insan halini
rüyasında görmek için...

gözlerine inanamadı
bir zamanlar insandı
gördü aşağılık yüzünü
ve o hazin hatasını...
uyandığında şükretti
böcek olduğuna çok sevindi
o gün çok mutluydu böcek çocuk
ama bu durum fazla sürmedi
o pis kokulu çöp arabasında
öyle kendinden tiksindi
işte aynı gün böcek çocuk
yaşamını yitirdi.

Salı, Haziran 09, 2009

gece şövalyem

her gece 12 den sonra
içimden bir şövalye kopuyor!
meydan okuyor zamana
başlıyor kılıcını sallamaya...

heryer kapkara
göz gözü görmüyor
göz beni görmüyor
o beni gören tek kişi
kalbimle selamlıyorum onu
gözlerim kör
gözlerim korkak
gözlerim saatte...
ve aniden bir toz bulutu
gözlerimden içime sızıyor
beni kaplıyor
yok oluyorum
her gece 12 den sonra
ben duyuyorum
şövalyem ağlıyor.



s1 böyle saçmalarken Muse'dan Muscle Museum dinlemekteydi... http://fizy.com/s/150jf6

Pazar, Haziran 07, 2009

placebo'dan yeni album

Placebo'nun yeni albümü "Battle For The Sun" 8 Haziran 2009'da yani yarın(!) piyasada olacak. Resmi web sitesinden okuduğum kadarıyla albüm 3 farklı formatta çıkacak; Vinyl LP, CD&DVD ve CD. Fiyatları sırasıyla £16.99, £9.99 ve £8.99...

Albümdeki şarkılar:
1. Kitty Litter
2. Ashtray Heart
3. Battle For The Sun
4. For What It’s Worth
5. Devil In The Details
6. Bright Lights
7. Speak In Tongues
8. The Never-Ending Why
9. Julien
10. Happy You're Gone
11. Breathe Underwater
12. Come Undone
13. Kings Of Medicine


Buyrun son albümden 2 klip:
1) Albüme ismini veren bu şarkı ne zamandır radyolara çalıyor zaten! battle for the sun, super şarkı!! : http://www.youtube.com/watch?v=TZhvHP4JMqs
2) Sonracığıma aynı albümden çıkan diğer bir video clib; for what it's worth: http://www.youtube.com/watch?v=Lo2cSq3s4NM


Zaten resmi web sitesine girince kendiliğinden 4 şarkıdan oluşan bir playlist çalmaya başlıyor. Yukarıda kliplerini paylaştığım 2 şarkıya ek olarak, benim Meds albumunden hastası olduğum 2 şarkıyı daha eklemişler; meds ve infra-red... Ahanda resmi web sitesi: http://www.placeboworld.co.uk/

Artık merakla albümü bekliyoruz...
Neden bu üşenmezlik? derseniz;
Canım ciğerim şimdi siz kendiniz inanmazsınız, allah sizi inandırsın, Placebo Türkiye'ye geliyor! Aslında 2000, 2003, 2006 tarihlerinde de Türkiye'ye geldiler... Hiçbirine gidememiş ezik* bir insan ewladı olarak 23 Haziran 2009 - Kuruçeşme Arena'ya diktim gözlerimi bekliyorum... Hal böyle olunca bir parça araştırma yapma telaşına girdim...

Salı günü konser mi olur yaf diyen yaşlanmış halimi, yeni albüme hissetmekte olduğum şizofren duygularımı (hem meraktan çatlıyorum, hem çok üşeniyorum diğer şarkıları öğrenmeye...) ve esasen biletix gişesine dahi gidip bileti almaya duyduğum üşengeç hallerimi saymazsak, aslında gayet heyecanlıyım :))))

*düzeltiyorum ezik değil unutkan... ya bunlar rock n coke a geldiklerinde gitmiştim ya unutmuşum iştee :::)) bugun geldi aklıma.. haydi bakalım.

Cuma, Haziran 05, 2009

balkonda okey keyfi

ahahah işte sonunda balkonumun olması işe yarayacak sewgili okuur!!

Be gece harika cuma planımızı (2 kanka ewde pineklemece...) genişleterek önce rotayı benim balkona doğru çewirdik. sonrada plana (bizden looser olmasın) balkonda okey fikrini alkışlarla karşılayan 2 kankamızı daha ekledik.. hal boyle olunca dadından yinmeyecek bir cuma akşamı planı oluştu... Asosyal cıvışmalar, kiz kiza geyik kopmalar... hilarious! ;)

aaaaaaaaaa şimdi aklıma geldi; işyerinden arkadaşlar king için excel'de oluşturdukları bir çizelgeyi (super bir icat...) bugün gönderdiler baak!! anaaaam! bu gece belkide king oynarız ahahahaha! canım ciğerim ewren planını yapmış bile, biz napalımmmm :)) (shitt! keşke printini alsaydım)

neyse işte artik bakacaz...
king olabüliüüü..
okeye dönülebiliüüü...
civciv çıkabiliiüüüü...


Pazar günü düşülmüş Not:
olm feci yenildik ya... shittt!

Perşembe, Haziran 04, 2009

üşengeç haller

ya insan bazen nasil da üşengeç oluyor allahım...

bu aralar mesela tuwalete gitmeye üşeniyom (ayıptır söylemesi...) insan sıçmaya üşenir mi çüşş dediğinizi duyar gibiyim... yani böyle bir duygu nerden musallat oldu ah hiç sormayın! geçen hafta penguen veya uykusuzda bir yazı okudum; sıçmak üzerine... detaylı olarak prosesi anlatmış adamlar ve hakkını verdiğinizde ne kadar da uzun, meşakkatli bir süreç olduğunu, ne çok iş yaptığınızı anlıyorsunuz. çok hak verdim ben o yazıya...

bir de çamaşır yıkamak tamam da; toplamasına çok üşeniyorum. Baktım demin kurumuşlar, toplamadım tabi, hemen üşendim. şimdi bugun perşembe, haftaya bugun kadın var... 1 hafta bekleseler tozlanırlar mı? kadın gelince ama ütüyü basınca, o tozlanmadan mütevellit oluşan mikroplar coss diye ölmez mi... ölür gibime geliyor...

her türlü faks işine çok üşeniyorum. biri benden birşeyi fakslamamı isterse bütün tadım kaçıyor...

oje sürmek tamamda çıkartmasına çok üşeniyom. git pamuğu al, asetonu damlat, çıkart felan filan... yetmedi, haaaydiii ikinci pamuk vakası...

iş yerinde olsun evde olsun su içmeye de üşeniyorum.. görünmez biri ben her istediğimde su getirse ben de kana kana su içsem ne güzel olur... Haydi diyelimki kalktım yerimden su içmeye gidiyorum artık, anam bu seferde aşılamaya çok üşeniyorum.. bu su sebilinden sırf soğuk alıncada çok soğuk oluyor, azcık (%10-15 gibi) sıcak suyu ekleyince namussuz nasılda tam içimlik oluyor! ama işte uzun iş..... o yüzden bazen tamamen soğuk su alıp yerime gidiyom, sonra ısınmasını bekliyom... içmeyi 1-2 saat unutursam, su tozlanmış gibime gelsede içiyorum o suyu... çünkü hem yazık suyu dökmek olmaz, hem de kalkıp su almak uzun iş. mikrop varsada mide asitlerime güveniyorum.

Dave Matthews Band yeni albüm çıkartmış. önce ciwelek gibi nasılda sewindim.. şimdiyse dinleyip, yeni şarkılarını öğrenmeye çok üşeniyorum. o yüzden eski albümlerini dinlemeye dewam ediyom...

saçımı taramaya da bazen üşeniyorum... (bazen derken kendime moral olsun diye... esasen her zaman üşeniyorum..) kıvırcık zaten canım, düz saç olsa taranır, ama kıvırcık saç taranmaz diyorum içimden... çünkü kıvırcık saçı tararsan kabarır ve buluta dönüşür... o yüzden meliha havalarinda geziniyorum... hele birisi saçların yok yok güzel diyince içimden taramadığıma nasılda seviniyorum off belli değil...

ama enerjiğim yanlış anlaşılmasın ahaha :) iş seçiyorum iş.. her işi beğenmiyorum.

kendimi sulamaya üşenirken misal balkondaki çiçeklerimi sulamaya hiç üşenmiyorum.

sonra kendime zeytinyağlı yemekler yapıyorum, ona da hiç üşenmiyorum bu aralar...

ha bir de erik kurulumuna (kendisini yıkamak ve tuz tabağı oluşumu) hiç üşenmiyorum... ayrıca artık tuz ayarında da mükemmelleştim. eskiden pel pel bir sürü sulanmış-kurumuş tuz kalırken, şimdi tam ayar yapıyorumm! anam erik bitiyo, tuzda bitiyo...

yazı yazmayada üşenmem bak... ahanda yazı yazı yazı

off çok susadım..

şimdide uyu, uyan, işe git... halbukisine uyu uyan, plaja git, yan gel yat demi.........


Duman I albumunden Yalan'ı dinliyorum, nefssss sizde dinleyin...
http://fizy.com/s/15vm8e

Pazartesi, Haziran 01, 2009

ZAMSKA

Uzun bir aradan sonra Bulutsuzluk Özlemi, studyo albümü ile nihayet onurlandırdı bizleri! Albümün adı; ZAMSKA. Albüme ismini veren bu şarkı, aslında hayali bir ülke...

Zamska'ya nasıl mı gidersin?

Oraya sadece ospozonks kuşunun kanatlarında gidebilirsin
yolda gümboşlarda çaksa, fırtınalar da kopsa
mavi dağlardır aşman gereken ve Kaf Dağı'dır...
ve gri sakallı ihtiyarın sorduğu soruya doğru cevap vermelisin!
ancak o zaman ulaşırsın mor çayırlı Zamska'ya...
Zamska hayali bir ülkedir,
sen nasıl istersen öyledir,
orda para geçmez,
onun yerine gazoz kapağı veya cam kırıkları kullanabilirsin...
Zaten mesele menkul değildir,
salarsın hayallerini,
Çünkü Zamska'da tüm hayallerin gerçekleşir...

***

Meğer Nejat, mimarlığa başladığı ilk yıllarda ofisteki Erol Abi'sinin yarattığı bu hayali, anti-kapitalist ülkeyi yıllaaaaaar sonra projeleştirmiş ve ortaya bu albüm çıkmış. Kendi dili var; şimdilik internetten bulabildiklerim:
Gümboş=Gök gürültüsü
Şatapeynç=Şimşek

Alışık olduğumuz Bulutsuzluk Özlemi şarkı sözleri yok aslında; yani sadece Zamska'yı da kastetmiyorum. Bu albümde güncel politikadan çok insan ilişkilerine, bireyin günlük sorunlarına odaklanılmış... Albumu çok beğendim, dinledikçe dinlettiriyor kendini...

Albümde dikkati çeken çok şarkı var; en iyisi zihnimde kalan tadları yazayım:
1. Mavi -- bence harika bir giriş şarkısı. O mavi bir damla!
2. Rüzgar -- sevgilisinin çekim alanına giren bir pupa yelken hakkında... nefisss
3. İstanblues -- çingene palamutu oynaşır denizde! adı üstünde.. neşeli, ritmik
4. Bıktım Be -- başlangıç bir an için neşeli mi ne?! diye şaşırtsada sonrasında protest.. sonlara doğru garip neşeli na-na-na lar olsada...
5. Sisli Puslu -- nakarat akılda kalıyor hemen; yürüyoruz kaldırımda, sevgilimle yanyana, sevgilimle yana yana...
6. Doğduğun Gibi -- sakin
7. Uzun Mi -- sözsüz. DMB yapar mesela, yani araya kısa, sözsüz birşeyler attırır, sevdim ben.
8. Evrenden Geçerken --rock zamanı! gel beraber olalım...
9. Yaşıyordu Şehir -- akılda kalıyor
10. Yetmiyor Yetemiyor -- daha da akılda kalıyor! nefiisssssssssss!
11. Zamska -- sözleri ve bu ülke beni o kadar etkiledi ki ne diyeyim.. ayrıca farklı tempolar ve geçişler çok hoş...

Ah Zamska...
Alın,
dinleyin
ve
hayal edin.


ZAMSKA!
VAR MISIN
HAZIR MISIN
YOLA KOYULMAYA
ZAMSKA'YA
OSPOZONKS KUŞUN
KANATLARINDA

ŞATAPEYNÇLER VAR YOLDA
GÜMBOŞLAR VAR
KAF DAĞINDAN AŞANA KADAR
IŞIĞI GÖRENE KADAR

SARI PARLAK BİR IŞIK
BULUTLAR YEŞİL
SÜZÜLÜRKEN OSPOZONKS
İKİ MAVİ DAĞ ARASI GEÇİP
BİRDEN ORTAYA ÇIKAR
ZÖRMÇK SAKALLI İHTİYAR
OSPOZONKS DURUR
İHTİYAR SORAR
'SÖYLE FANİ HAYDİ SÖYLE
SÖYLEMEZSEN GÖREMEZSİN
MOR ÇAYIRLARI
ZOR 'K' ZOR'K'
KÜÇÜK DİLİNİ TİTRET
DEĞDİR KULAĞINA SÖYLE

CAM KIRIKLARI
GAZOZ KAPAKLARI
EN DEĞERLİ MENKUL
HERYERDE BOL YERLERDEN BUL
YİNE NELER İSTERSEN
HEPSİNİ BULABİLİRSİN
SAL GİTSİN HAYALLERİNİ
HEPSİNE ULAŞABİLİRSİN
ZAMSKA AH ZAMSKA ZAMSK
...
...
...


s1 bu yazıyı yazarken Bulutsuzluk Özlemi'nin Zamska albumunden Rüzgar'ı dinlemekteydi :
http://fizy.com/s/102nei

***Duyuru***
Bulutsuzluk Özlemi 18 haziran perşembe gecesi saat 21:30 da Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde sahne alacaktır.
Related Posts with Thumbnails

en çok okunan top10 şaheser